DİYARBAKIR TABİP ODASI KASIM-ARALIK 2020 DÖNEMİ DĞERLENDİRME RAPORU

11 Mart 2020 tarihinde ilk resmi vakanın açıklanmasından bu yana COVID-19 pandemisi Türkiye’de etkisini sürdürmeye devam ediyor. Alınan kısmi önlemlerin etkisi ile zaman zaman azalma eğilimi gösteren vaka sayılarına rağmen henüz 1. dalganın tamamen bastırılamadığını görmekteyiz. Sağlık emekçilerinin yoğun çabaları sonucunda pandeminin etkisinin kısmen sınırlandığını söylemek mümkün.

Diyarbakır’da ilk resmi vaka 18 Mart 2020’de tespit edilmiş olup; pandeminin en başından bugüne Diyarbakır Tabip Odası olarak pandemiye ilişkin raporlar hazırlamaya ve çalışma alanlarımızdan aldığımız verilerle bu raporlarımızı periyodik olarak yayınlamaya devam ediyoruz.

Ocak 2021 itibariyle tüm Dünya’da görülen COVID-19 vaka sayısı 90 milyonu vefat sayısı ise 2 milyonu aşmıştır. Türkiye de toplam vaka sayısı 2.412.505, toplam vefat sayısı 24.640 olarak bildirilmiştir. Sürecin başından beri şeffaf bir yönetim biçimi sergilenmediğini, salgına ilişkin epidemiyolojik verilerin hasta – vaka ayrımı vb yöntemlerle algı yönetimi yapılarak çarpıtıldığını ve hatta yakın bir zamana kadar doğru verilerin paylaşılmadığını biliyoruz. Aynı zamanda ülke genelindeki vakaların dağılımını bilmediğimiz gibi Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü tarafından veriler paylaşılmadığı için ilimizdeki Covid-19 vakaları ve ölüm sayılarını da ilgili verileri yetkililerden öğrenemiyoruz. 20.11.2020’de yeniden alınmaya başlanan kısmi önlemler ve TTB’nin yetkililere yönelik ısrarları sonrası vaka sayılarının gerçeğe yakın paylaşılmaya başlaması toplum açısından uyarı niteliğinde görülmüş olup tüm Türkiye’de olduğu gibi Diyarbakır’da da Ekim ayının sonu Kasım ayınını başında günlük 850’yi bulan vaka artış hızında ve hastane doluluk oranlarında azalma sağladı. Diyarbakır’da günde ortalama 100-150  hastada PCR pozitifliği saptanmaktadır. 150’nin üzerinde hasta kliniklerde 100 kadar hasta yoğun bakım ünitelerinde yatmaktadır.

1 Haziran 2020 itibariyle “yeni normal” iddiası ile kısıtlamaların kaldırılması vaka sayılarının Ağustos – Eylül aylarında katlanarak artmasına sebep oldu. Hükümetin salgını önlemek yerine ekonomik kaygıları öncelemesi ve “evde kal” çağrılarıyla sorumluluğu halka yükleme çabası salgını kontrol edilemez bir aşamaya getirdi. Hastanelerin doluluk oranları, acil servislere başvuru oranları, günlük vaka sayıları günden güne arttı. Zaman zaman hastalar, yoğun bakımlarda yer bulmak için başka hastaların vefat etmesi veya taburcu olmasını bekleyecek duruma geldi. Bu gelişmelerin sonucunda pandeminin ilk gününden beri TTB’nin Sağlık Bakanlığı’na ve hükümet yetkililerine yaptığı ısrarlı şeffaflık ve önlem çağrıları kısmen de olsa karşılık buldu. 20.11.2020 itibariyle yeniden kısmi önlemler alınmaya başlandı ve 25.11.2020’de ilk kez gerçek vaka sayısı açıklandı. Gerçek vaka sayısının 28.351 olduğu 24.11.2020 tarihi Avrupa’da açıklanan en yüksek günlük vaka sayısı idi.

Pandeminin ilk gününden beri salgının neredeyse bütün yükü sağlık emekçilerinin omzuna yüklendi. Zorlu mesai ve çalışma şartları, “Tükendik, ölüyoruz” çağrıları, gün be gün kaybettiğimiz sağlık emekçileri Sağlık Bakanlığı tarafından görmezden gelinmeye devam etti. Bütün yükü omuzlayan sağlık emekçilerini korumaya yönelik önlemleri arttırması, COVID-19’u meslek hastalığı olarak kabul etmesi ve buna yönelik düzenlemeler yapması gereken Sağlık Bakanlığı yayınladığı genelgelerle sağlık emekçilerinin yıllık izinlerini, istifa ve tayin haklarını kullanmasını yasaklamayı tercih etti. Artan viral yük ve alınmamış önlemler sebebiyle bugüne kadar 356 sağlık emekçisi COVID-19 sebebiyle vefat etmiştir. Diyarbakır’da da bugüne kadar 1500’ün üzerinde sağlık çalışanı enfekte olmuş 17’si maalesef ki vefat etmiştir.

COVID-19 pandemisinin çoğunlukla görmezden gelinen bir diğer önemli ayağını ise pandemi sebebiyle tanı ve takip süreçlerinde yeteri sağlık hizmetine erişemeyen kanser ve/veya kronik hastalıkları olan hastalar oluşturmaktadır. COVID-19’un hipertansiyon, kronik kalp hastalığı, diyabet varlığında seyrinin kötüleştiği ve aktif kanser tedavisi gören hastaların COVID-19 açısından sağlıklı popülasyona göre daha yüksek risk altında olduğu şüphe götürmez bir gerçektir. Pandemi başlangıcından bu yana kamu hastanelerinde sağlık emekçileri nerdeyse bütün branşlarda pandemiyle mücadeleye kanalize edildiler. Bu sebeple düzenli takip ve tedavi ihtiyacı olan kronik hastalıkları bulunan hasta grupları bilhassa kamu hastanelerinde 10 aydır yeterli sağlık hizmetine erişememektedirler. Tanı ve tedavi süreçlerinin multidisipliner yaklaşımla yürütülmesi gereken onkolojik hastalar; gerek COVID-19 bulaş riski gerekse hastanelerdeki olanakların COVID-19 pandemisiyle mücadeleye yönlendirilmiş olması sebebiyle tanı alamamakta/tanı almakta gecikmektedirler. Pandemi sürecinin uzaması COVID-19 dışı hastaların sağlığa erişimlerini engellemekte ve sağlık gereksinimlerinin karşılanamaması durumu giderek derinleşmektedir.

Türkiye’de kanser taramaları ve kronik hastalık tespitlerinde birinci basamak sağlık hizmeti veren Toplum Sağlığı Merkezleri, KETEM, Aile Sağlığı Merkezleri çalışmaları neredeyse durdurulmuş olup; buralarda çalışan sağlık emekçileri filyasyon ekiplerinde görevlendirilmişlerdir. Kanser ve kronik hastalıkların erken tanısında büyük öneme sahip bu merkezlerin pasif duruma çekilmiş olması pandemi sonrası tanı ve tedavide geç kalmış birçok yeni kanser vakasının tesit edilmesine yol açacaktır. Aile planlaması hizmeti, aşılama programları da bu süreçte sekteye uğramış olup; ilerleyen süreçlerde istemeyen gebeliklerin artması, aşı ile önlenebilen bulaşıcı hastalıkların toplumda görülmesi vb. sonuçların oluşmasına sebep olacaktır.

Cezaevlerinin özel yaşam alanları olduğunu ve COVID-19 pandemisi gibi olağandışı dönemlerde cezaevlerine özel önlemler alınması gerektiğini daha önce de belirtmiştik. Salgının ilk dönemlerinde siyasi mahpuslar hariç tutularak COVID-19 sebebiyle birçok hükümlü ve tutuklu serbest bırakılmıştır. Fakat Diyarbakır’da siyasi mapusların yoğunlukta olduğu cezaevlerinde çok sayıda koronavirüs bulaşı olduğu bilgimiz dâhilindedir. Fiziksel mesafenin mahpuslar arasında uygulanamamış olması, uygun havalandırma şartlarının bulunmaması, sağlık hizmetlerine erişimin kısıtlı olması sebebiyle koronavirüs yayılımı artmıştır. Cezaevlerinde hastalık bulaş kontrolü konusunda yetersiz kalan yetkililer aşılama konusunda benzer hatalara düşmemelidirler. Cezaevlerinin özellikli durumu ön planda tutularak en kısa sürede cezaevlerinde bulunan tutsakların aşılanması için gereken tüm çalışmalar yapılmalıdır.

Sağlık Bakanlığı tarafından 11 Aralık 2020 tarihinde getirileceği duyurulan aşılar Aralık ayı sonuna kadar getirilememiş, hatta “Beşeri Tıbbi Ürünler Ruhsatlandırma Yönetmeliği” bile ancak 18 Aralık’ta Acil Kullanım Onayı (AKO) maddeleri eklenerek mevzuat açığı giderilmeye çalışılmıştır. Faz 3 çalışmaları Türkiye’de ve tüm Dünya’da 0 ve 14. günde uygulanan aşı, Faz 2 sonuçlarına göre 0 ve 28. günlerde uygulanmak üzere ilk dozu ancak 13.01.2021 tarihi itibariyle uygulanmaya başlamıştır. Toplum bağışıklığının sağlanabilmesi için %80 etkili olan bir aşıda toplumun %75-90’ının aşılanması gerekmektedir. Daha düşük düzeyde etkili aşılar için ise tüm toplumun aşılanmasının gerektiği ifade edilmektedir. Bu değerlendirme ışığında Türkiye’de uygulanacağı söylenen aşının toplum bağışıklığı sağlaması için 6 ay içerisinde yaklaşık 120 milyon doz uygulanması gerekmektedir. Ancak aşılama programı tüm ayrıntılarıyla açıklanmadığı gibi geldiği ve geleceği belirtilen aşı dozlarının bu sayıya yaklaşması dahi mümkün görünmemektedir.

Sağlık Bakanlığı ve ilgili mercilerin koruyucu sağlık hizmetleri kapsamında aşılama hizmetlerine talep yaratma, bu talebi karşılama ve sürdürülebilirliği sağlama sorumluluğu vardır. Sağlık Bakanlığı bilimsel veriler ışığında aşılar ile ilgili toplumu bilgilendirmeli, insanların kuşkularını gideren doyurucu açıklamalar yapmalıdır. Sağlık Bakanlığı, aşı ile ilgili hukuksal süreçlerin çözümü için toplum (kamu) adına taraf olmalı, sorumluluk almalıdır. Genişletilmiş Bağışıklama Programı hedeflerine ulaşılabilmesi için Sağlık Bakanlığı’nın etkili yollarla sağlık eğitimi vermesi; halkın yaşadığı yerlerde ve kabul edilir yollarla bu hizmeti sunması; birinci basamak sağlık örgütlenmesini bu yönde örgütlemesi gerekmektedir.

Koruyucu sağlık hizmetlerinin en önemli aracı olan aşılamanın; COVID-19’a bağlı ağır hastalık durumunu, yurttaş ve sağlık çalışanı ölümlerini azaltacağını düşünüyoruz. Bugün itibariyle başta sağlık emekçileri olmak üzere yaklaşık Bir milyon kişiye uygulanan aşının ve Türkiye’de uygulanması planlanan diğer tüm aşıların, etkilik ve güvenlilik verileri Sağlık Bakanlığı tarafından kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Toplumun bağışıklama programını risk grupları ve farklı yaş gruplarını dikkate alarak, bu gruplarda etkililik ve güvenliliği gösterilmiş aşılar ile oluşturulmalıdır. Sağlık Bakanlığı’nın COVID-19 aşı politikası konusunda kamuoyunu bilgilendirmesi; bilim insanlarının talep ettikleri verileri paylaşması; aşı uygulamalarında her açıdan şeffaf olması gerekmektedir. Bu şartlar ışığında uygulanan her AŞI CANDIR HAYAT KURTARIR.

Önerilerimiz:

  1. KHK’ lilerin durumunun görüşüldüğü OHAL komisyonları, pandemi bahanesiyle çok az sayıda dosya görüşmektedir. Pandemi öncesi ayda 4000 dosya görüşülürken, tüm pandemi boyunca 3000 civarında dosyayı sonuçlandırılmıştır. İlimizde KHK ile ihraç edilen 137 sağlık emekçisi bulunmaktadır. Pandemi ile en ön safta mücadele eden sağlık çalışanlarının artan iş yükünü de azaltmanın bir yolu olarak da KHK ile ihraç edilen tüm Sağlık emekçileri işe iade edilmelidir.
  2. İşyeri güvenliğine yönelik önlemler arttırılmalı, denetimler sıklaştırılmalıdır.
  3. Aile Sağlığı Merkezleri çalışanları tükenmişlikle karşı karşıyadır. İş yüklerini insani sınırlara çekecek düzenlemelere gidilmelidir.
  4. Mesleklerini yaparken yakalandıkları ve ölümle sonuçlanabilen Covid-19 hastalığı tüm Sağlık çalışanları açısından illiyet bağı aranmaksızın meslek hastalığı olarak kabul edilmelidir.

5.Covid-19 hastalığına yakalanan Sağlık çalışanlarının işe dönüş kriterleri hastalığın şiddeti, ortaya çıkan sekel ve viral yük dikkate alınarak uluslararası kılavuzlara uygun olarak belirlenmelidir.

  1. Okullarda Covid-19 pandemisine yönelik önlemler arttırılmalı, denetimler sıklaştırılmalıdır.
  2. DİSKİ’nin derhal su zammına ilişkin kararı iptal etmesi, ücret indirimine gitmesi ve faturalarını ödeyemeyen vatandaşlara kolaylık sağlaması gerekmektedir. Böyle olağanüstü bir süreçte hijyen için elzem olan şebeke suyu ücretsiz verilmelidir
  3. Cezaevlerine ilişkin yeni düzenlemelere gidilmeli, mahpuslar arasında ayrım gözetmeksizin af kapsamı genişletilmelidir. Risk faktörü taşıyan hasta mahpuslar bir an önce tahliye edilmelidir.
  4. İş yükü artan sağlık çalışanlarının viral maruziyetleri göz önünde bulundurulmalıdır. Sağlık çalışanı sayısı arttırılmalı, yeni atamalar ve toplu alımlar yapılmalıdır.
  5. Pandemi sürecinde yetersiz kalan 1. Basamak sağlık hizmetleri topluma dayalı bölge tabanlı geçiş sağlanarak yeniden düzenlenmelidir.
  6. COVID-19 aşıları ile ilgili süreç şeffaflaştırılmalı, topluma güven veren bir tarzda yürütülmelidir. Bir an önce toplumun tüm duyarlı kesimlerine yetecek düzeyde aşı tedarik edilmelidir.

Diyarbakır tabip odası olarak daima bilimin, toplumcu koruyucu sağlık hizmetinin savunuculuğuna devam edecek, aşıyla ilgili gelişmeleri yakından takip edip yurttaşlarımızı ve tüm sağlık çalışanlarını bilgilendirmeye devam edeceğiz.

 

Diyarbakır Tabip Odası